25 Aralık 2010 Cumartesi

KANADALI BİR KIZILDERİLİ!

Kanadalı Bir Kızılderili...

Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor!

Neyi özlediğini, kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum!

Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor!

Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum!

Ay' ının etrafında hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor!

Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince açılıp açılmadığını, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek istiyorum!

Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan benim ya da kendi acınla oturup oturamayacağını bilmek istiyorum!

Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sınırlılığını hatırlamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarmadan çılgınca dans edip coşkunun seni parmak uçlarına kadar doldurmasına izin verip vermeyeceğini bilmek istiyorum!

Bana anlattığın hikayenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor!

Kendi kendine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratamayacağını; ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhuna ihanet edip etmeyeceğini bilmek istiyorum!

Güvenebilir ve güvenilebilir olup olamayacağını bilmek istiyorum!

Her gün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum!

Benim ve kendi hatalarınla yaşayıp yaşayamayacağını; bir gölün kenarında durup gümüş Ay' a "EVET!" diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum!

Nerede yaşadığın ya da ne kadar paran olduğun beni ilgilendirmiyor!

Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, yorgun, bitap da olsan, çocuklar için yapılması gerekenleri yapıp yapmayacağını bilmek istiyorum!

Kim olduğun, buraya nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor!

Çekinmeden benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmek istiyorum!

Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor!

Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum!

Kendinle yalnız kalıp kalamadığını, ve o boş anlarda sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum!

Oriah Mountain Dreamer

(Kanadalı Bir Kızılderili)



9 Aralık 2010 Perşembe

Güzel Söz!

Gitme zamanı gelmişse "dur" demenin, zaman geçmişse "dön" demenin ve aşk bitmişse "yeniden" demenin hiçbir anlamı yoktur!
(Marquez)

OSHO' dan COŞKU!..

Sevgili Sibel Spınu' nun katkısıyla...

OSHO

Coşku manevidir.

O, zevkten ya da mutluluktan farklıdır, tamamıyla farklıdır. Onun dışarıyla, diğeri...yle hiçbir ilgisi yoktur; o içsel bir olgudur.

Coşku çılgındır. Ve sadece çılgın insanlar bu bedeli ödeyebilir. Sıradan akıllı insan çok kurnazdır, çok hesapçıdır, çok hilekârdır.

O coşkunun bedelini ödeyemez çünkü onu kontrol edemez. Ancak perişan haldeki bir insanı kontrol edebilirsin.

Coşkulu bir insan özgür olacaktır.

Coşku özgürlüktür.

Coşkulu olduğunda sen bir köleye indirgenemezsin.

Tanrı yukarıdaki cennetlerde bir yerlerde değildir. O, şimdi burada; ağaçlarda, taşlarda, senin içinde, benim içimde, her şeyin içinde.

Tanrı varoluşun ruhudur, görünmez olan, en içteki özdür.

Ne olacağın hakkında bir fikrin olmadan dünyada yaşa. Bir kazanan mı yoksa kaybeden mi olmanın hiçbir önemi yok.

Ölüm her şeyi senden alır. Önemli olan tek şey oyunu nasıl oynadığındır.

Hoşuna gitti mi?

O zaman her an bir coşku anıdır.

7 Aralık 2010 Salı

BAZEN SUSMAK GEREKİR!

“Bazen susmak gerekir…”

Kendini özgürce anlatmayı, çıplakmış hissi verecek kadar içini dökebilmeyi, her defasında cesurca becerebilen hatta bundan keyif alan benim bile; “susmam” gerekirmiş meğer bazen…

Kelimelerim bitti diye ya da şimdilerde yüreğimi kalemime yansıtamadığım için değil bu suskunluk…

Ama dedim ya, “bazen susmak gerekir!”

Yaşamınızın en merkezine koyduklarınıza, en çok canınızı acıtabilecek tüm malzemeleri koşulsuzcasına, düşünmeden ve hiç pişman olmayacağınızdan emin olarak verdiklerinize karşı bir tepkidir kimi zaman susmak…

Kimi zaman her zaman kahraman olarak tanımladığınız yüreğinizin bile yaşananlardan dolayı, ürküp cesaretini kaybetmesinin sonucudur; susmak…

En sevdiklerinizin bile karşısına geçip avazınız çıktığı kadar bağıramayacak kadar yorgun ve kırgınsa yüreğiniz; o zaman da gereklidir susmak...

Hıçkıra hıçkıra ağlamak istediğinizde; gözyaşlarınızın kuruduğunu hissetmeniz de sizi suskunluğa boğar.

Susmak, kimi zaman şaşırmak…

Susmak, kimi zaman erdem…

Susmak, kimi zaman beklemek…

Susmak, kimi zaman yürek acısı demek…

Bugünlerde tek bildiğim; hiç hak etmediği kadar tutsak, hiç alışık olmadığı kadar suskun kalmalı yüreğim, dilim ve hatta kalemim…

Olsun susmak sebebim bu kez buna da değer!..

Şebnemm…

Suskunnnn!





AŞK YAZARIM; OKUYANA...

Aşkla beslenirim ben evet; uçar hislerim… Kuşu, böceği, içime çektiğim iyot kokusunu, yağmur kokusunu yazarım yüreğimden… Coşkuyla yazarım, uçuşarak dökülür parmaklarımdan tüm kelimeler klavyeye, oradan da ekrana…

Bazı insanlar sinir olsunlar, gıpta etsinler ve de hırsla eleştirsinler diye değil; rahatlamak ve de paylaşmak için yazarım. Sinir olurlar bu halime sonra; uzaktan garip bir sessizliğe eleştirirler, saçma sapan fikirlerinin, kirlenmiş enerjilerinin kulağıma gelmesine sebep olurlar ve de bunu isteyerek yaparlar.

Bu anlattıklarım üzerinden mutlu olup, kenarda bekleyenlere, yazılarımı okumuyor –muş gibi yapanlara sesleniyorum bu yazımda öyleyse!

Size rağmen, hayatı yazacağım, yüreğimde uçuşan kelebekleri, yaşamımdaki tüm pozitiflikleri, aşkı, kuşu ve böceği…

Siz bunca kötü enerjiyle beni uzaktan izlerken; meraktan çıldırsanız da; yaşamımın içindekiler kadarına asla vakıf olamayacaksınız gerçek dünyamda ne yaşadığıma...

Size rağmen besleyecek beni sevgisiyle çepeçevre sarıp sarmalayanLARRRRRRRR!. Ve bir sonraki yazıma ilham kaynağı olacaklar yine!

Her yazıma hayıflanarak, her defasında enerjimi kirletmeye çalışarak geçmez hayat size de!

Bu sebeple ya okumayın ya da izlemeyin beni!

İzliyor ya da okuyorsanız da; sizin için üzgünüm!

Çünkü sizin de dediğiniz gibi;

TERAZİ BURCU BİR AŞK KADINIYIM BEN!

SİNİR BOZUCU AMA ENERJİM ÇOĞUNLUKLA POZİTİFTİR BENİM!

SİZİ ÇİLEDEN ÇIKARSA DA YÜREĞİMİNNNNN TAAAAAAAA İÇİNDEDİR BENİM SEVDİKLERİM

VE KÜNYESİNİ AÇIKLAMASAM DA ONLAR KENDİLERİNİ BİLİRLER!

Şebnemm

Ohhhh be!

Rahatladım işte diyen!



18 Ekim 2010 Pazartesi

GERÇEKTEN ÇIPLAK MIYIM?

Kısa bir zamandır tanıdığım ama bu zaman içinde çok sevdiğim bir ses vardı telefonun ucunda…


“Son yazını okudum; çırılçıplaktı duyguların kelimelerinde!” dedi bana…

Bu büyük bir cesaret ve samimiyetti O’ na göre ve hissettiğim kadarıyla -yine O’ na göre- herkesin çok kolay yapabileceği bir şey değildi.

Telefonu kapattıktan sonra bir süre düşündüm; yetmedi…

Uzunca bir yürüyüş yaptım açık havada, iyot kokusu değdi burnuma, oksijen çektim ciğerlerime, düşündüm düşündüm saatler boyunca…

Ne zaman öğrenmiştim tüm çıplaklığıyla duygularımı kelimelere bu kadar kolayca dökebilmeyi?

Nasıl oluyor da; tüm samimiyetimle taa içimdekileri yazabiliyordum satır aralarında?

Eskiden el-ayak çekilip evrenin enerjisinin yoğun olarak kullanılmadığı zamanlarda yazan ben şimdi nasıl her an yazabilecek hale gelmiştim.

Ağlamak yerine yazabiliyorum artık… Psikologumla paylaşabildiklerimi bile hatta… :)

Dedikodu yapmak yerine yazabiliyorum ben saatlerce, yüreğimden geçen tüm kelimeleri…

Kimi zaman “Ey Sevgili!” diye başlayan öfkeli satırlarda silkeliyorum sevdiklerimi, kimi zaman pamuklara sarıyorum yazdığım her kelime ile kendimi, kimi zaman ise yüreğime kopan fırtınaları anlatıyorum uzun uzun…

Kendimi çok iyi hissettiğimde de; “Lanet olsun!” deyip çekip gitmek istediğimde de;

Bu bir sihir bence…

Bu yetenek bana tanınan büyük bir değer…

Ne yazdığım kelimelerden, ne içimdeki duygulardan, ne de yaşadıklarımdan korkmuyorum ki ben!

Bunun için yazabiliyorum cesaretle…

Yazdıklarımı da, hayatın için de yaşadıklarımı da, kimi zaman yüreğimi yaralasalar da hayatıma dahil olanları da seviyorum çünkü ben…

Hatalar da yapıyorum, yanlış insanlara yanlış payeler de veriyorum elbette zaman zaman ama; yeri geldiğinde gözünün içine baka baka hayatımdan çıkarabiliyorum orada durmayı hak etmeyenleri…

Çok güçlü gözüküp hayatın içinde hiç iniş çıkış ya da mutsuz bir an yaşamıyor –muş gibi yapanlara inatla yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum!

Onlar yutkunarak içinde biriktiriyor yaşananları ve onları hırpalayanları; ben ise bir sonraki aşamaya geçip “Sıradaki!” diyorum.

Sonra arada bir aşk, bir tutku, bir mutluluk yazıyorum ve yaşanan her anı ömre bedel olarak tanımlıyorum bu zamanlarda…

Tutuyorum sevdiğim adamın elinden doğru deniz kenarına; ikimizin de burnuna iyot kokusu değince dursun istiyorum zaman…

Kısa sözün özü; kendimi de, yaşadığım hayatı da seviyorum ben!

Başka sevdiğim şeyler de var tabi ama hepsini bu yazıda anlatamam ki… :)

Şebnemm ben…

“Heyyyyyyy!” demek isteyen; bağırarak… :)

12 Ekim 2010 Salı

KENDİME MEKTUP!..

Sevgili “BEN”…

Öncelikle “İyi ki doğdun!”

Bugün 38. doğum günün!

Sahip oldukların; harika bir annen, harika bir baban, harika bir erkek kardeşin ve dünyalar güzeli, ömre bedel bir kız evladın olduğu için ne kadar şükretsen az!..

Her gece başını yastığa koyduğunda şükrettiklerinin varlığı bile; yaşama sebebin olma niteliği taşımakta…

Yüreğindeki herkese ve her aşka yetecek kadar büyük olan sevgi ve içindeki yaşama enerjisi yaşam amaçların ile daha da pekişiyor her geçen gün!.

Rol model olduğun prenses Alara’ nın varlığı bile tek başına yaşama sebebin olmaya yeter halde O doğduğundan beri…

Yorgun yüreğin son yıllarda…

Çok hırpalandın…

Artık hayatını arındırma sürecine girdiğin şu günlerde; kendinden daha önemli kıldığın insanlar biriktirme hayatında…

Şunu bil ki; yaşamın içindeyken hak ettiklerini düşündüklerin bile, bu değere layık değil!

Her defasında, her insana şans vererek deneme bunu kendinde; hırpalama sevgi dolu yüreğini…

Tüm iyi niyetinle yüreğini açarak çok insan biriktirirken hayatında, etrafında yol açtığın insan kirliliğini hatırla!..

… ve bunun seni hırpaladığı zamanları!

Gerçek aşka, menfaatsiz sevgiye, sevmeye, doya doya sevmeye elindekilerin varlığı ile çoktan sahip olduğunu ve yetinmen gerektiğini pekala biliyorsun işte!..

Buna göre yaşa!..

Doyumsuz olma…

Sen değerlisin; çok hem de!.. Sakın unutma bunu!..

Koşacağın yerler, okuyacağın kitaplar, yazacağın nice hikayeler var daha!..

Biriktirdiklerin, yüreğini açtıkların, hayatına dahil edişini hak edenler var ya yaşamında; biliyorsun ya sen en büyük zenginliğin aslında bu olduğunu… İnan bana tüm bunlar sana yeter!

Bir gün yeşile bakarken dingin hayatında, bir hayalini gerçekleştirip Alara ile birlikte yine üniversite okurken ya da bir başka Stradford ziyaretinde gülümseyerek okuyacaksın bu satırları ve kim bilir kaçıncı yaşında olacaksın…

Yolun açık olsun!..

Bir başka "SEN"…